9 Temmuz 2008 Çarşamba

PARANIN CİNLERİ



Bir Murathan Mungan eseri daha okundu,PARANIN CİNLERİ...Gene anlatımı sardı sarmaladı beni,İstanbul'da başlayan okuma,İzmir yollarında devam etti ve Didim de noktalandı.Murathan Mungan kendi çocukluğunu,çocukluğunun Mardin'ini ,ailesini anlatıyor,satır aralarında dolaşırken siz de o döneme gidiyorsunuz.

Kitabın adı da şurdan geliyor,Doğuda Şeyh Sait ayaklanması sonrası sürgünler başlıyor,erkekler ardından kadınlar sürülüyor,Mungan ın dedesi Niğde hapishanesine sürülüyor,Türkçe bilmeyen dedenin hapishane de ruhsal dengesi bozulmaya başlıyor,Babanne altınlarını satıp dedeye gönderiyor,dede gelen paraları parçalayıp,elmaların içine saklıyor,sorulduğunda paraya gizlenmiş tüm cinleri hapsettiğini söylüyormuş,


aşağıda da satır aralarından alıntılar yaptım;


Demek ki sevda o denli bağlamış ki gözlerimi,canlısıyla,ölüsünü ayırt edememişim.Zaten sevda dedikleri böylesine bir körlük olmasaydı eğer,doğruluğu nerede kalırdı onun?...

Daire çizen için bir komediydi.Dairenin dışındaydı.Saçma bulduğu bir inancı silah olarak kullanıp inananı teslim alabiliyordu.Bu,ona bir iktidar sağlıyordu.Dairenin içindeki içinse bir dramdı.Tutsak ediliyordu.Yazgısını Öteki nin insafına terk ediyordu.Ya kişi,daireyi kendi eliyle,kendi çevresine çiziyorsa.İşte bu bir trajediydi.Seçiminin içerdiği sonu yaşayacaktı...

Büyük bir aşktan geriye her zaman büyük anlar kalır,kimse bunu alamaz sizden...

O fotoğraflar bizim olmadığımız zamanları aktarır bize.Tanımadığımız yakınlarımızı.Bizi beklemeden gidenleri.Bizim yaşadıklarımız gerçek,onların yaşadıkları masaldır sanki,fotoğraflar yitirilmiş anları belgeler.Yitirilmiş anlar ,zaman ile ölüm arasında en kısa yoldur.Elbette adını böyle koyamayız o yaşlarda ama,bunu bir duygu olarak,bir önsezi olarak derinlemesine yaşarız.Biz büyüdükçe o fotoğraflar da yeni anlamlar,yeni tarihler edinir.Kimi eski öykü parçacıkları,yeni kavrayışların ışığında yepyeni anlamlar kazanır.Ya da daha önceden bilmediğimiz yeni duyduğumuz ya da öğrenmemize ancak şimdi izin verilen kimi yeni bilgilerle birleşerek ,toprak altından çıkarılan kırık parçaların birbirine eklenerek gövdeyi bütünlemesi gibi ,yepyeni bir görünüş,yepyeni bir varlık kazanır.Aynı fotoğraflar gözlerimizin önünde sır değiştirir.Hikayeler derinleşir.Pus ve ışık,aynı gölgeler üzerinde yer değiştirir.
Gözlerini koruyamayanların zamanla bakacak fotoğrafları da kalmaz.Albümler kadar gözlerimizi de korumamız gerekir ,diye düşünürüm.

En çok da yolda yürürken hayal kurardım.Hala da öyledir,çoğunlukla kafamdaki yolda yürürüm ben.Dünyada kaybolur,kendi kafamdaki yolda yürümeye devam ederim.

Başımı ne zaman kitaplardan kaldırsam,kütüphanenin penceresinden görünen,rüzgarda hafif hafif sallanan ağaçların görünüşü...kavaklar,pamukçuklar...doğanın büyüsüyle kitap sayfalarının büyüsü karışıyor bende.Bir daha ayıramıyorum.O ağaçların bende hep tazeliğini koruyarak saklı kalmış görüntüsüyle,kitap okumanın kendine özgü lezzetini ve şu saydığım yazarların kitap sayfalarını,yıllardır her seferinde hep aynı çağrışım bütünlüğü içinde andım.Hep aynı duyguların ve görüntülerin eşlik ettiği bu bütünlükten hatırladığım,içimin derinlerine yer etmiş bir huzur duygusu..Hayatla kitapların çoklarının sandığı gibi birbirine karşı olmayıp ,tersine büyük bir uyum içinde olduğunu,aslında birbirinin içinden geçen şeyler olduğunu o yaşlarda anlamış olmalıyım.
Yaşlandığımda,kırda penceresinden kavaklar görünen,bütün duvarları kitaplarla kaplı bir tahta evde, o huzur duygusunu yeniden yaşayarak ,kucağımda yarım kalmış bir kitapla hayata gözlerimi yummak isterim.

Hayat seninle başlar,seninle biter...Kimsenin hayatının kimseyle bitmediği zamanlara geldik ,hangi kalbin yemini bütün zamanlara yetiyor ki?

Hiç yorum yok: