28 Aralık 2008 Pazar

VICTOR LEVI ŞARAP EVİ

Sevgili dostum geldi,benim de keyfim yerine geldi,her şeyi yapabilirim sanki,düne kadar öylesine bıkkınken:)Bu akşam çok güzel geçti,Pınar,Edward,Zeynep,David Müjde ve ben Victor Levi Kadıköy'e gittik,daha önce yazın gitmiştim,bahçesinde oturmuştuk,yediklerimden pek mutlu olmamıştım ama bu sefer her şey çok iyiydi,sakin bir ortamdı,yediklerimiz ve servis hoşuma gitti,karides güveci son derece lezzetli yapmışlardı,dün tüm gün çalışmıştım,bir yandan da grip olmuşum tüm günü yatakta geçirdim,bu akşam bana ilaç gibi geldi,sevdiğim insanlarla olmak ruhumu ısıtıyor.Antibiyotik kullandığım için pek bir şey içemedim ama az bir şey vişne şarabı tattım,ben tatlı şarap sevmiyorum bunu bir kere daha anladım,ama değişik bir tat denemiş oldum.Sonrasında da cadde de Benzin de oturduk muhabbete.Salı günü moğol restoranına gitmeyi planladık sonrasında da yılbaşı programımız var.Tadını çıkarmak niyetindeyim.2009 da her şey daha iyi olsun istiyorum,istemekten vazgeçmemek bıkmamak lazım bunu biliyorum,yılmamak gerektiğini de ama bazen gücüm tükeniyor,toparlanmak yeni yılla birlikte tazelemek,tazelenmek lazım.

20 Aralık 2008 Cumartesi

SON ADA


Tatilde Zülfü Livaneli'nin yeni kitabını okudum,SON ADA,Didem den aldım kitabı,anlatımı çok akıcı,elimden bırakmak istemedim,merak ettim neler olacağını,olaylar dış dünyadan kendisini soyutlamış,güzel bir adada bir grup insanın başından geçiyor,darbeci bir başkan bu adaya yerleşmeye karar veriyor ve herkesin yaşamını ki buna adada yaşayan martılarda dahil değiştiriyor ve hiçbir şey eskisi gibi olmuyor,insanların ihtirasları ile neleri yok edebileceğini görmek son derece üzücü,Türkiye'nin hikayesi ile ortak noktalar bulmamak,düşünmemek mümkün değil.Gidiş yolunda okumaya başladığım Son Adayı Aydın da ağbim evde çalışırken ,çay demleyerek ona eşlik ettiğim akşam bitirdim ve bir başka kitaba ve yazara yolculuk başladı.

TATİL



Bu bayram da son anda aileye katılmayı başardım.Her zamanki gibi geç alınan bilet macerası ve bayram sabahı Aydın'a ulaşma sözkonusu oldu:))İlk günü Aydın'da geçirdik,sonra Denizli'ye geçtik,Denizli'de yeğenim bizi yemeğe aldı,tüm aile birlikte bayram yemeği yedik,cadım öyle güzel hazırlanmıştı ki yediklerimden sonra masadan kalkmak çok zor geldi,çok özenmişti,çok gurur duydum onunla,o gece ağbimlerle ben de Gamze de kaldım ,sabah kahvaltısında da muhteşem bir menemen yedim,her ne kadar tarifi vermek istemese de gözlemlerim neticesinde olayı çözdüm diyebilirim:))sıra denemeye geldi,minik Berk gene Bora ağbisinin peşindeydi,bu bayramın en güzel yanlarından biri de yıllardır görmediğim lise arkadaşımla buluşmam oldu,Denizli de eşiyle gelip beni aldılar,iki kızı var,bir ona bir kızlarına baktım insan yılların böylesine çabuk geçmiş olmasına inanamıyor,eski günlerden konuştuk,unuttuğumuz hatıraları birbirimize hatırlattık,dostluk nasıl bir şey,konuşamasan da ,yıllar geçse de birbirini görünce sarmaş dolaş olmak,her şeyi konuşabileceğini hissetmek,paylaştığın gençlik hayallerini hatırlamak ne kadar özel.

29 Kasım 2008 Cumartesi

ÜÇ MAYMUN


Nuri Bilge Ceylan'ın Cannes da en iyi yönetmen ödülünü aldığı film,oyuncular Yavuz Bingöl,Hatice Aslan,Ercan Kesal,Rıfat Sungar,
Ceylan’ın sözleriyle, “küçük zaafların büyük yalanlara dönüşerek parçaladığı bir ailenin, gerçeği örtbas ederek herşeye karşın birarada kalma çabasını” anlatıyor fim,üç maymunu oynamak gerçeği değiştirir mi?Çekimlerinde derinlik ve sessizlik hakim,her şey açık açık anlatılmıyor,ailenin en küçük üyesi kaybedilmiş ve halen hepsinin sıkıştıkları anlarda gördükleri bir hayal.Patronun işlediği kazayı üstlenen bir adam,oğlunun isteklerini yerine getirmeyi kocasını aldatma pahasına gerçekleştiren bir anne,şüpheleriyle kalakalan bir adam,ve gerçekleri görmeyi kaldıramayan bir çocuk,hikaye tanıdık ama anlatım muhteşem.

DEVRİM ARABALARI


Bu ara bol sinemaya gidiyorum.Issız adam'ı üçüncü kere seyrettim.İlk defa bir filmi sinemada üst üste üç kere izledim.Hepsi de ayrı zevkliydi.Seyrettiğim bir başka film de,Devrim arabaları, bir inancın öyküsü,afişinde yazdığı gibi ''ya yaparsak''düşüncesinin bir araya getirdiği ve tüm imkansızlıklara rağmen yılmadan mücadele eden,gecesi gündüzüne karışsa da yılmayan 23 mühendisin öyküsü,duygulanmamak mümkün değil,l6 haziran l961,dönemin devlet başkanı Cemal Gürsel yerli bir otomobil üretilmesi görevini tcdd na verir,Eskişehir Cer Atölyesinde 23 mühendisin çabası ile ''Devrim''üretilir.129 gün de 2 adet otomobili üretmeyi başaran mühendisler cumhuriyet bayramı kutlamaları için Ankaraya gelirler,ilk araba benzin konulması unutulduğu için Cumhuriyet Bayramı'nda yolda kalır,ama diğer araba da durma yaşanmaz,ama ilk anda siyah otomobilin yolda kalması moralleri bozar ,halbuki durmanın sebebi benzin konmamasıdır.Yönetmen Tolga Örnek,oyuncular Taner Birsel,Ali Düşenkalkar,Halit Ergenç,Sait Genay,Altan Gördüm,Vahide Gördüm,Seçil Mutlu,Serhat Tutumluer,Onur Ünsal,Uğur Polat,Selçuk Yöntem,Cengiz Bozkurt,Levent Can.Gördüğümüz gibi kadro çok kuvvetli.

24 Kasım 2008 Pazartesi

Sünnet Gölü













Geçen hafta sonu banka organizasyonu ile İstanbul dan kaçtık,Göynük,Sünnet Gölü,Beypazarı,doya doya gezdik,ilk gün otele vardığımızda mangal partisi yapıldı,açık havada göl manzarası eşliğinde keyifli bir yemek oldu,gökyüzü pırıl pırıldı,duru bir hava vardı,göl kıyısında yürürken içim ürperdi,sessizliği dinledim,ruhum dinlendi,akşamında güzel bir eğlence düzenlenmişti,şaraplarımızı yudumladık.Az oynadım,çok izledim,dinledim,keyifliydim.Pazar günü Beypazarında dolaştık,öğle yemeği çok lezzetliydi,Beypazarı sarması,tarhana çorbası,etli pilav ve ev baklavası,yemek yediğimiz mekan bir ailenin yazlık bağ eviymiş,şimdi restorana çevirmişler,bize yemek yerken türkü söylediler,baba oğul yöresel oyunları oynadılar.Pamuk şekerimi yedim,otobüste Özler le benim ipod dan kulaklığı paylaşıp beraber şarkı dinleyip söyledik defalarca aynı şarkıyı dinleyip ezberlemeye çalıştık,baharda aynı geziyi tekrarlamaya karar verdik,Tunç u da alıp tekrar gelelim dedik.

12 Kasım 2008 Çarşamba

UNUTMA Kİ

Unutma hakiki erkek,yüzlerce erkekten meydana gelir
Zaten bir zaman sonra,yüzlerce erkeğin sana verebileceğini
bir erkekten beklemeyecek kadar olgunlaşmış olacaksın sen de...
Bir kadının aradığı o bir tek erkek,
her zaman için hayali bir varlıktır.Hiç olmamıştır...
Her erkekte,aradığın erkeğin yalnızca bir parçasını bulursun.
Gerçek bir kadın için,gerçek bir erkek,Allah gibidir,her yerdedir ve hiçbir yerdedir.
Aşk da budur zaten!
Başka bir şey değil.
Aramaktan vazgeç demiyorum,bulmaktan vazgeç...
Kadınlar ağlamak için bir erkeğin omzuna ihtiyaç duyarlar...
Ama başı dolu kadınlar,erkeğin omzuna ağır gelir...
Erkekler kadında kontrol edilebilir zeka,kontrol edilebilir başarı,kontrol edilebilir yetenek ister.
Yani kadının sahip oldukları,erkeğin kontrolünü aşmaya başladığında ilişki biter...

MURATHAN MUNGAN

8 Kasım 2008 Cumartesi

ISSIZ ADAM



Çağın Irmak 'ın dün vizyona giren filmi,cuma gecesi 12 seansında izledim.Modern hayatın içinde yalnızlaşan insanların yakınlaşmasını anlatan bir film,oyuncular çok doğal ve hikaye çok içten anlatılmış,Cemal Hünal,Melis Birkan oyunun baş oyuncuları ,Alper ile Ada'nın aşkı,Alper gündelik ilişkilerle götürdüğü ve özgürce yaşadığı hayatını sürdürürken bir kitapçıda Ada'ya rastlar ve o yalnızlığının içerisinde Ada'ya yer açmaya çalışır,ama boğulduğunu hisseder ve devam edemez,filmdeki iç konuşmalar çok etkiledi beni,aşkını yaşamak,sahip çıkabilmek,bu kadar mı zor,elimizdekileri yok etmekse bu kadar mı kolay,düşünmek lazım ben bu filmi tekrar seyretmek istiyorum,tek seyir kesmedi beni.Filmin afişinde''Sen dizime yattın,ben bir hikaye anlattım ve sen büyüdün'' yazıyor.Bunu Ada ayrıldıklarında gittiği Alper'in evinde,onun odasında söylüyor.Ayrılırlarken Ada nın Alper'e söylediği son sözler de şöyleydi''Sen karda donuyorsun ama uyumak sana güzel geliyor halbuki farkında değilsin ölüyorsun''Tutku dolu bir aşk ve sonunda acıyla yaşamak zorunda kalan iki insan,yıllar sonra karşılaştıklarında ayak üstü konuşmaları arkasından ayrılma sahneleri ,dönüp birbirlerine öyle sarılmaları...Hepimizin büyük şehirlerde yalnızlığı yaşayan herkesin kendinden bir şeyler bulacağı bir film,Çağın Irmak bizi kalbimizden yakalamış gene,ben tekrar seyredeceğim siz de izleyin isterim.
Eski parçalarda yer alıyor filmde Semiramis Pekkan ''Bana yalan söylediler'' çok güzel,sözleri

Bir aleme indim yalnız
Yerde toprak, gökte yıldız
Bir yan susuz bir yan deniz

İki el, bir baş verdiler
Bir çift göz ağlar da güler
Dört bir yanda benim gibiler

Doğru söz içinmiş diller
İşte kalbin sev dediler

Bana yalan söylediler
Bana yalan söylediler
Kaderden bahsetmediler

Varsın böyle geçsin ömrüm
Neşeyle dolsun bari her günüm

Hani benim sevdiklerim
Hani gönül verdiklerim
Hasret gider ben giderim

5 Kasım 2008 Çarşamba

MAHREM


Elif Şafak'ın Şehrin Aynaları adlı kitabını kuzenim hediye etmişti,bu kitabı okuyan bir arkadaşım anlatımını ağır bulduğunu söylemişti,ben de internette dolaşırken ilk önce Mahrem'i okumayı tavsiye eden yazılara rastladım,Mahrem 'i seçmem bu şekilde oldu.Mahrem ile yazar 2000 yılında Türkiye Yazarlar Birliği ödülünü kazanmış.
Kitabın kapağında da yazdığı üzere ''görmeye ve görülmeye dair bir roman''Kitabın arka yüzünde yazan ifadeler beni incelerken çok etkilemişti,
''Gözbebeği:İnsanlarda yuvarlak,hayvanların çoğunda ise dikine elips biçiminde olan gözbebeğinin çapı,irise gelen ışığın miktarına göre değişir.Karanlık ve uzaklık büyütür gözbebeğini;aydınlık ve yakınlık küçültür.Yani bu kararsız çember ,ışık varsa küçülür,ışık yoksa büyür.Yakına bakarken de küçüldüğüne göre,yakın olan aydınlıktır,aydınlıktadır.Uzağın payına karanlık düşer.Zaten karanlığı kimse yakınında görmek istemez.Aşık olunca da büyür gözbebeği;demek ki aşık olunan hep uzaktadır.Aradaki mesafenin verdiği acıyı azaltmak için,maşuka ''gözbebeğim''diye hitap edilir.''


Ayın aydınlık yüzü,sevilmemekten korkarmış en çok,bir de ağlarken tek başına olmaktan.(ben de çok korkuyorum bazen yalnız ağlamaktan,susamayacakmışım gibi geliyor)Gümüş bir tarakla tararmış saçlarını,Tarağın savatlı dişlerine takılan ışıltılı saç tellerini özenle toplarmış,sonra her bir saç telini gizlice bir başka insanın omuzuna bırakırmış.Saçı kimdeyse,onun gözünde unutulmaz olacağını inanırmış.Haksızda sayılmazmış hani,omuzlarında ayın aydınlık yüzünün ışıltılı saç telleriyle dolaşanlar,gece olur olmaz yüreklerinin niçin böyle sıkıştığını bir türlü anlamayıp,endişelerinin gözbebekleriyle birlikte büyüdüğünü bilmeden dalgın dalgın bakarlarmış gökkubbeye.Aradıklarının orada olduğunu derinden hisseder ama hislerine tercüman olamazlarmış.Hatta içlerinden bazıları bu semavi sevdaya kendilerini kaptırıp yemeden içmeden kesilirmiş.Neyseki ayın aydınlık yüzü çabucak sıkılırmış oyun arkadaşlarından.Gördüğü her sureti iki nefeste siler bulduğu her muhabbeti tek yudumda içer,kurduğu her dostluğun dibine tez vakitte darı ekermiş.Hiç kimse yeterince acayip,hiçbir hikaye yeterince şairane değilmiş.Gene de vazgeçemezmiş insanlardan. Korkarmış çünkü ölesiye korkarmış yalnız kalmaktan,ağlarken tek başına olmaktan.

Ceviz ağacı:Gördüğü her şeyi cevizlerinin kabuklarına resmedermiş ceviz ağacı.Kimse bu ağacın altında sevişmek istemezmiş bu yüzden.

Hatırladıkça yalnızlıktan korkarsın.Sırf yalnız kalmaktan korktukları için tükenmişlikleri sürdüren,örümcek bağlamış sevdalarına taze isimli çocuklar doğuranlar var ya,işte onlar hafızası en kuvvetli olanlardır.

Geçmiş geçip gitmez.Hiçbir yere gitmez.Geçmiş hep bugünün içine akar.Zaten bu yüzden,unutmak bu kadar önemli.Unutmak göz temizliği.Her bahar mutlaka yapmalı.Unutmazsak yaşayamayız!Unutmazsak yaşatmayız!

Rüyalarımızda bilmeden,geçmiş hayatlarımızın,yarım kalmışlıklarımızın mekanlarına gidip gidip geliriz.

Bazen tepetaklak olur yürek.Aheste revan giderken kendi yolunda,göğüs kafesine toslar küttedek.Yüzüstü kapaklanıverir yere.Bir yerlerinin fena halde kırıldığını hisseder kalkmaya yeltenip de kalkamadığını gördüğünde.Üzerini yoklar ama dışarıdan belli olan bir yara filan bulamaz.Haykırır vargücüyle:''Derhal çıkmam gerek.Çıkmam gerek!''Zar zor doğrulur ,ağlaya sızlaya saldırır kafesinin demirlerine.Ve nihayet göğüs kafesinden kurtulmayı başardığında ,ne yöne gideceğini kestiremeden bakakalır önüsıra uzanan yollara,daha evvel ayak basmadığı topraklara.Yollar yollara karışır,sular bulanır.Elmas bir gözdür yürek.Ve çizilmeye görsün bir kere,artık hep sedefsi bir yırtıkla bakacaktır cümle aleme.

Aşk insanı güzelleştirir.Görüntülerle oynar pervasızca,yani sıfatlarla,yani aynalarla.Küskünleri aynalarla barıştırır,yalnızları aynalarda çoğaltır.

Yaşam:Yaşamı görmek için ayna tutarız ağzımıza.Yaşamı göremesek bile,yaşadığımızı biliriz ayna buharlanınca.

Elif Şafak'ın anlatımı çok farklı ve etkileyici geldi bana ,içinde bulunduğum dönem gereği biraz uzun sürdü okumam ama zevkle okuduğumu söylemeliyim.Şimdi farklı bir yazara ,farklı bir hikayeye yolculuk başlıyor.Kendim yazamasam da onları okumak,hislerime karşılık gelen cümlelerle buluşmak büyük zevk veriyor.Beni kitapların içine bırakın ve mümkünse yalnız bırakın.

2 Kasım 2008 Pazar

CUMARTESİ CUMARTESİ OLALI:)

Dün mesai yapıp kredi kartı satışı yapmaya çalıştık,valla o kadar saat verilen emeğe acımamak mümkün değil,anladım ki bazı işler kendi mekanında yapılmalı öyle gezerek değil ki biz hemen hemen tanıdığımız müşterilerimize uğradık,biliyoruz ama bir kere daha gördüm,artık korkuyoruz kredi kartlarından,o kadar çok insanımız bilinçsizce kullandı ki,sonuçları öylesine can acıttı ve acıtıyor ki ,insanların büyük bir kısmı kendini kontrol edememekten korkuyor.Bu ekonomik koşullarda kazanmadığımız kazanacağımız paralarımızı bir yerde de geleceğimizi harcıyoruz.Kredi kartları yurt dışında diğer pek çok üründe olduğu gibi bizden farklı kullanılıyor,nakit ödeme aracı,taksit diye bir kavram yok,hatta bazı yerlerde ki bunlar Avrupa nın gözde şehirlerinden kredi kartı ile ödeme yapamadığınız pek çok nokta var,öğleden sonra üçten sonra da şube içinde çalıştım akşama doğru çıktık,böyle günlerde direk eve dönersem kendimi çok kötü hissediyorum,tatil günüm,hayatımın fazladan bir günü daha benim isteğim dışında elimden alınmış oluyor,biz de arkadaşlarla arabayı Bostancı ya park edip,dolmuşla Taksim e geçtik,İstiklal de ilk durak Kızılkayalar dı ,onlar hamburgerlerini yediler ben kendimi midyelere sakladım:)Çiçek pasajında midye dolmamı hatta tavamı yedim,ohhh be ağzıma layık bir ziyafetti.Beyoğlu dün akşam çok kalabalıktı,zor yürüdük,Nevizade ye geçtik ordaki mekanların önünden geçtik,hava gayet sıcaktı montlar elimizdeydi,çeşitli meyhanelere girip ortamlarına baktık ve sonunda Boncuk da oturmaya karar verdik,birinci katında oturduk,şarkılar söyledik ben ''sen imkansızsın''ı istedim,yorgunluktan olsa gerek bu sefer çok içmememe rağmen hernekadar kabul etmek istemesem de sarhoş oldum:)az ağladım,çok güldüm:)Her şey çok komik geliyordu valla eğlenmek iyi geldi bazen hayata böyle bakmak lazım,yanımda sevdiğim ve güvendiğim insanlar vardı nasılsa yoksa zaten insan kendini bırakmıyor bu sarhoşluk kafada bitiyor, Sütiş te onlar tatlılarını yediler ben de kahvemi içtim ,geç vakit döndük ben Özler de konakladım,bugün de öyle pek toparlayamadık kendimizi,pazara gidip taze sebze meyva aldık,simitle güzel bir kahvaltı yaptık,çay çok iyi geldi dur gene canım çekti kalkıp kendime çay yapayım,afiyetle içeyim

31 Ekim 2008 Cuma

YAŞASIN CUMHURİYET






Bu sene Cumhuriyetimizin 85.yılını kutladık,Bağdat Caddesindeki cumhuriyet yürüyüşüne katıldık,gerçekten muhteşem bir geceydi,bayraklarımız elimizde Göztepe ye kadar yürüdük,marşlar söyledik,saygı duruşundan sonra İstiklal Marşı nı okuduk hep beraber,Cumhuriyete bağlılık andını tekrarladık,her yaştan binlerce insan bir aradaydık,çok duygu yüklü bir geceydi,Göztepe de atılan havai fişekler ve MFÖ konseri ile coştuk,çocukları hatta bebekleri aramızda görmek öyle mutluluk verici ki.

28 Ekim 2008 Salı

SALI GECESİ SİNEMASI



Bugün toplantımız vardı maalesef tüm öğleden sonramız toplantıda geçti,dinlemek de insanı yoruyor,dikkatini toplamak,sonuna doğru iyice darlandım,toparlanmaya başladım,ceketimi giydim,kalemlerimi notlarımı topladım az daha devam etse çığlık atacaktım dayanamayıp,çıkışta Uğur ve Özlerle Bayramoğlunda mantıcıya gittik,eski günlerde gittiğimiz bir mekandır,eğitimlerde tesisin yemekleri baydığında takılırdık buralara,son zamanlarda pek eğitime gitmediğimi fark ettim,dönüşte Uğur bizi evlerimize bıraktı sağolsun,eve girince bir üşüme tuttu,polar sabahlık bile kurtaramadı,çok sıktım herhalde kendimi,hastalanma belirtileri ama umarım olmadan atlatırım,cnbc-e de çok sevdiğim bir filme rastladım,tam koltuğa kurulmuşken Özler aradı,filmi izlemesini söyledim gülmeye başladı,o da ben seyredeyim diye beni aramış:)Filmimizin adı,The Mirror has Two Faces,oyuncular Barbra Streisand ve Jeff Bridges,1996 yapımı,122 dk lık bir film,biraz konusundan bahsedelim,Rose annesi ile birlikte yaşayan ,daha önce evlenmemiş ve beğendiği adamda kızkardeşi ile evlenmiş bir akademisyen,Gregory ise pek çok geçici ilişki yaşamış ama seksin ilişkileri bozduğunu düşünen bir matematik profesörü,Gregory nin gazete ilanına Rose un kızkardeşinin Rose adına mektup göndermesi ile ilişkileri başlıyor ve son derece mesafeli ama dostça evliliğe kadar gidiyor,Ama Rose'a bunun yeterli gelmediği noktada işler karışır ve Rose evi terk eder,bu arada Gregory de yeni kitabı ile ilgili yurt dışında sunumlar yapmak üzere yurt dışına çıkar ve konuşamazlar,Rose kendisini çirkin hissetmekte ve güzelleşmeye karar vermiştir,kilo verir,saç rengini değiştirir,Gregory döndüğünde yeni görüntüsüne tepki verince Rose Gregory'i terk eder,Gregöry kendisine itiraf edemese se Rose' a delice aşıktır,saldırganlaşır ve Rose un bir başkası ile birlikte olduğunu duyduğunda artık dayanamaz ,Rose un kapısına dayanıp duygularını itiraf eder ve mutlu son ,ben bu filmi kaç kere izledim bilmiyorum ama daha çok izlerim onu biliyorum....

FİLM KEYFİ-BABEL



Cumartesi Canan la toplanma günümüzdü,Serpil ablada buluştuk,çaylarımızı içtik,leziz börek ve kısırımızı yedik bol güldük,bol konuştuk,ilaç gibi geldi bana,böylesine sevgi dolu insanları tanıdığım için bir kere daha mutluluk doldu içim,Hollanda'dan bana yetişen dostum çilek,ben yola çıktığımda hala uyuyormuyum diye beni aradı,ama bu sefer yatakta yakalanmadım,yola çıkmıştım:)Belli olduğu üzere biraz ihmalkar biraz da tembelimdir kendi işlerimde.Akşam üstü dönüşte yürüdüm caddede.Herzamanki gibi D&R a girip kitapları,dergileri,dvd leri karıştırdım,Caddebostan D&R a uğramadan geçemem ben,mutlaka girer ortamı koklarım,almasam da ki almadan çıktığımı pek hatırlamıyorum:)orda olmaktan hoşlanıyorum.İki tane film aldım birisi Babel diğeri de The Hunt for Red October.Pazar akşamı evimde koltuğuma kurulup Babel'i izledim.2006 yılı yapımı,yönetmeni Alejandro Gonzales Inarritu,başlıca oyuncular Brad Pitt,Cate Blanchett,Gael Garcia Bernal ve Koji Yakusho.Cannes Film Festivali en iyi yönetmen ödülünü almış,Morocco da meydana gelen bir kazanın dünyanın farklı ülkelerindeki dört grup insanın hayatının kesişme noktasını oluşturmasını konu alıyor,bu olaydan etkilenenler arasında Fas’ta turistik gezi yaparken ölüm kalım mücadelesi yaşamak zorunda kalan Amerikalı karı-koca, kazayla işledikleri suç yüzünden başı derde giren iki Faslı çocuk, Amerikalı iki küçük çocukla Meksika sınırını yasadışı yollardan aşan Meksikalı çocuk bakıcısı ve Tokyo’da babası polis tarafından aranan asi ruhlu sağır Japon genç kız var,içiçe geçmiş hikayeler,ben bu şekilde içiçe geçen hikayelerden etkileniyorum,Before the rain ve 21 Gram da da bu tarz filmler onlardan da başka postlarda bahsederiz artık:)

25 Ekim 2008 Cumartesi

HOŞ GELDİN ELİF NAZ BEBEK

Evet hayatımıza minik bir kız katıldı,Reyhancığın minik kızı Elif Naz ,ben de teyzelerinden biri olma şerefine ulaştım,teyzesi yani ben , kızımızın doğum gününü bir gün sonra sanıyordu ama salı günü mutlu haber geldi,akşamı zor ettik,Canan la birlikte hastanenin yolunu tuttuk,yakındaki bir marketten meyva,gazoz falan doldurduk çantalarımızı ,içeri girerken yakalanmaktan korkarken benim çantamdaki gazoz şişeleri birbirine çarptı ve haliyle içine baktılar neyse bir şey denmedi geçtik ama Canan ın çantasını açtırıp mandalin ve elmaları yakalasalardı diye gülmeye başladık,minik kızımız kırmızı yanaklı ve yumuk yumuktu,o geceyi hep birlikte geçirdik ,bebeği tutmanın bu kadar zor olabileceğini düşünmemiştim,ama tecrübeli bir anne olan Canan'ı çok takdir ettim,ama bebişimiz çok şirin ,öyle annesini arıyor,ondan ayrı duramıyor ki...Ertesi gün işte burnumda tüttü,şöyle koklayasım geldi,inşallah Elif Naz bebişin çok güzel bir geleceği olur ve istediklerine ulaşıp,mutlu bir hayat sürer...

BU NASIL BİR ŞEY

Dün akşam şöyle okuduğum bloklara gireyim dediğimde şok oldum ,inanamadım birinde mi diye başka bloglara ulaşmaya çalıştım,hepsinde aynı anlamsız ifadeler.İnanamıyor insan bir anda,hiç sorgusuz özgürlüğün kısıtlanıveriyor,şimdilik böyle uzantılarla idare edeceğiz ama bunu yapan zihniyet daha neler yapabilir bilmiyorum,çok anlamsız geliyor gelişmeler,biz paylaşmak istedikten sonra engeller niye olsun.....

12 Ekim 2008 Pazar

İZNİK(NICAEA)















Fotoğraf atölyesi ile birlikte bugün İznik gezisi'ne katıldık.Sabah 6.30 gibi hava yarı aydınlanmışken yola koyuldum,Kadıköy de her zamanki yerimizde buluştuk,Kara Fırın dan açmalarımızı aldık(ben haşhaşlı aldım çok başarılıydı:),feribotta çayımızla keyfini yaptık)yolculuğumuza başladık,Hülya'nın bankasından arkadaşları ile birlikte katıldık geziye,artık yaptığımız gezilerle ben de ekibin bir parçası hissediyorum kendimi.Haftaya da Safranbolu gezisi var ama ben muhtemelen gidemiycem,çünkü mesai planlanıyor:(bu piyasa koşullarında ne için uğraşıcaz bilmiyorum ama neyse,İznik te önce serbest olarak sokaklarda dolaştık,sanat atölyelerini gezdik,çok güzel çiniler gördük,atölyenin birinde yapımını anlattılar,çizim yapılıp boyanan sonra da sırla kaplanan ürünler ,fırınlarda tekrar pişiriliyor,işçiliği çok fazla,renkleri çok canlıydı,girdiğimiz çeşitli dükkanlarda tabakları boyayan çalışanlara rastladık,Süleyman Paşa Medresesi sanat atölyelerini dolaştık.Gezdiğimiz medrese 1332 yılında Orhan Gazi nin oğlu Süleyman Şah tarafından yaptırılmış.Bilinen en eski Osmanlı Medresesi olup,avlulu medreselerinde ilk örneği,Medrese yi Çiniciler Çarşısı olarak düzenlemişler,avluda atölyeleri gezdikten ve fotoğrafları çektikten sonra kahvelerimizi yudumladık,Kafeteryayı işleten Hasan Amca son derece sıcaktı,İznikte bisiklet kullanan yaşlı insanlar dikkatimi çekti,tiyatroda rasladığımız çocuklar bize poz verdiler ,küçük olanın adı Ali'ymiş,hepimize modellik yapıp,çekilen resimlerden sonra ''bakam'' diye koşturması hepimizi eğlendirdi,öğlen yayın balığı yedik,ben çok sevmedim ,ama balık çorbası içtik o lezzetliydi,tepede bulunan Abdulvahap Hazretlerinin türbesini ziyaret ettik ,İznik'i tepeden görüntüledik,gün batımında da göl kenarında çekimler yapılıp,çaylar içildi ve İstanbul a dönüş başladı,feribotta dışarda oturup çaylarımızı içip günün yorumlarını yaptık,bir fotoğraf gezisi daha sona erdi,bana da yazdığım yazı çektiğim resimler kaldı,size de İznik'e gitmediyseniz bunlara göz gezdirmek...

11 Ekim 2008 Cumartesi

VEDA YEMEĞİ








Bu hafta piyasalarda yaşanan hareketliliği takip ederken yorgun düştük,cuma sabahı müşterilerimden birini ziyarete gittim,bazı işlemlerle ilgili detayları görüştük,gelişmeleri konuştuk,uzun yıllardır faaliyetlerini sürdüren bir firma,çocukları da eğitimlerini almışlar ve işin içerisinde yerlerini almışlar,birikimli insanlar,sohbet havasında bir görüşme oldu,akşamında da şubeden tayin olan üç arkadaşımıza veda yemeği yaptık,Ataşehir de müşterimize ait bir mekandı,yeni açılıyor,ilk misafirleri biz olduk,fasıl ekibi başlangıçta eğlenemiyeceğiz ,içip içip gelicez izlenimi verdi,ama çok yanılmışız,ekibimiz süper eğlenceliydi,Cananla ben müdürümüzün eşini almaya gitmesini fırsat bilip,rakısını bölüştük ,garsonda boşalan bardağa rakı doldurdu,döndüğünde ben bu kadar az mı içmiştim deyince biz koptuk tabi:))gecenin ilerleyen saatlerinde de yaptığımızı itiraf ettik,ben Müjdat ı dansa kaldırdım ,beni tebrik ettiler:)bol dans ettik,uzun süren ve nefesimizi kesen halay faslımızda müdürümüz halayın başını çekti,herkes oynadı,damat havası yaptık,bu oyun benim çok hoşuma gidiyor,eğlendiriyor beni,ben herkesin resimlerini çektim ,dönüşte Aslıhan ve ben Özler de kaldık,beni salona göndermeye çalışsalar da duygu sömürüsü yaparak onların yanında yattım:)Ama gece Özler bizi terk etti,biz gene o varmış gibi Aslıhanla köşeye büzüşüp uyumuşuz,sabah kalktığımızda halimize çok güldük,güzel bir kahvaltı yaptık ,Özler in veli toplantısı olduğu için beni eve bıraktı,öğlen civarı uyku bastırınce koltukta keyif yaptım,Canan Reyhan a gidiyormuş ben de onlara katıldım,mantı partisi yaptık,bol muhabbet,hayatıma farklı arkadaşlıklar giriyor,yarın İznik Gezisi var ,fotoğraf çekicem bol yazarım gene

7 Ekim 2008 Salı

Sevgili Ihlamur:)

Özlemişim ıhlamurun kokusunu tadını,havaların serinlemesi ile başladım gene akşam sefalarıma ,bu bitki ne iyi gelir bana ,ruhum dinleniyor sanki,ıhlamurun tadı sevdiklerinizle içince katmerlenir,çok sevdiğim bir dostum evinde de ıhlamur kaynattığını ama ben de içtiği gibi olmadığını söylerdi,onu tatlandıran ortamdaki sevgiydi,keşke yanımda olabilseydi de birlikte içip doyasıya sohbet edebilseydik,ama mümkün değil artık.Kansızlığımın tavan yaptığı yıllarda annem pazardan aldığı taze ıhlamurları bana kurutmuştu,bez torbalarda saklayıp,kış boyu akşamları içmiştim.Kansızlığıma iyi geldi mi bilmiyorum ama ruhuma iyi geldiği kesin.

6 Ekim 2008 Pazartesi

ÖYLESİNE BİR SÖZ

Talat Halman ın çevirisi ile Antik Yunan dan bir alıntı;

Genç kalmaya bak,genç kalmaya bak sevgili ruhum
Yakında başkaları genç olacak ben ölüp toprak olacağım...

DELİ KIZIN YERİ


Bu Kapalıçarşıda bir dükkanın adı,sadece dükkan demek ne kadar doğru bilmiyorum,Gamze bulmuş bana da çok cici bir kitap ayracı almış ordan bayıldım ,sitesinin adı www.delikiz.com ,ben ilk fırsatta ziyaret etmeyi düşünüyorum inceleyin bakalım sizin de hoşunuza gidecek mi?

Müzik ve kokular

Her ikisinin de anılarla ne kadar yakın ilişkisi var,duyduğunuz anda güzel doyulamayan ya da kötü unutulamayan anılar gözümüzün önünde canlanıveriyor,doyasıya dinlemek,içine çekmek ya da hemen uzaklaşmak...Hepimizi bu kadar etkiler mi,ben bilmiyorum ama ben de bu duygular çok yoğun,halen Işın Karacayı dinleyememem,parfümlerimi arkadaşıma vermem hepsi bu yüzden ,bayram tatilinde İzmir de servisten inmiş ağbimi beklerken önünde durduğum cafe bar çok hoşuma gitti,oturasım geldi,sabah serinliğinde denize karşı kahvemi yudumlamak istedim o anda bir şarkı Ladino Song (Oi Va Voi)başladı ben de öyle kalakaldım,benim çok sevdiğim bir şarkı siz de dinleyin belki sizin de içinizi ısıtır kim bilir,

5 Ekim 2008 Pazar

HEYBELİADA




Sonbaharın yaza çalan günlerini yaşamaya devam ediyoruz,dün hava son derece sıcaktı,Tunç Bey annesinden kendisini adaya götürmesini istemiş beni de davet ettiler ben de zevkle onlara katıldım,birlikte motorla Heybeliada ya geçtik,Büyükada kadar kalabalık olmaması nedeni ile Heybeliadayı seçtik,deniz kıyısında çaylarımızı içtik,kahvaltımızı yaptık keyifle,üzerine kahvelerimizi yudumladık,orman içinde yürüdük ,Tunç bol bol koştu,eğlendi,biz de dinlendik,dönüşte Bostancı da balıklarımızı yedik ve bu güzel gündeki dinlendirici mola için Tunç'a teşekkür ettik.