21 Temmuz 2008 Pazartesi

GEZMEYE DEVAM






Minik kapalı çarşısını gezdik Edirne nin ,meyve şeklindeki sabunlara bayıldık ,karnımız acıkmaya başlamıştı ve sabahtan beri aklımızda meşhur Edirne Ciğeri ni yemek vardı,esnafa en meşhur yer neresi diye sorduk ve sonuç mükemmeldi,doyamadık tadına.Adresi veriyorum ''AYDIN TAVA CİĞER VE ÇORBA SALONU''kapıda sıra bekledik ama değdi,ciğerin yanında kuru ve taze biber kızartmaları,domates ve soğan servis ediliyor,en güzeli de biten garnitür anında tamamlanıyor masanızda,dudaklarım yana yana yedim kızarmış biberleri,devamı yarına...

EDİRNE GEZİSİ







Fotoğraf kulübünün ikinci gezisine katıldım,profesyonelce olmasa da kendimce bir sürü resim çektim,sabah Kadıköy de evlendirme dairesi yanında buluşulacaktı,ben Hülya dan önce buluşma noktasındaydım,kimseler gelmemişti daha ,ben nikah dairesi çevresinde bir tur attım sonra bir cafeye oturdum ,ilk geziden tanıdık bir kaç kişi de ordaydı ,sonra Hülya da geldi ,otobüsümüz gelmişti,çaylarımızı içip böreklerimizi yedik ve otobüsümüzle yolculuğumuz başladı,giderken yolda kahvaltı molası verdik ,çay bardaklarını alıp çaktırmadan kendimizi bahçeye attık,yol kenarına oturup çaylarımızı yudumladık,sonra tekrar Edirne yolları...Yol kenarları ayçiçeği tarlaları ile kaplıydı bayıldım,biraz muhabbet biraz uyku derken ,uykumun arasında Edirne yolun solunda kaldı,Kapıkule ye gidiyoruz,nerden döneceğiz gibi sözler duyunca hemen kendime geldim,ayırım yerini kaçırmışız ve Edirneyi 6 km kadar geçmişiz:)Sonra geri döndük,Kapıkule tabelalarını da görmüş olduk,ilk durağımız Selimiye Camii idi.Caminin içi ve kapı önündeki amcaların resimleri yukarda.Mimar Sinan,''Kalfalığımı İstanbul'daki Şehzade Camii'nde yaptım. Ustalığımı da Süleymaniye Camii'nde tamamladım. Fakat bütün gücümü bu Sultan Selim Han camiinde sarf edip uzmanlığımı ayân ve beyân ettim '' demiş. Sinan camii 80 yaşında yapmış.Caminin yapımına 1568 de başlanmış,27 Kasım 1574 Cuma günü açılması planlanmışsa da,14 Mart 1575'te ibadete açılmış.

Selimiye'de daha önceki hiçbir camide görülmemiş bir teknik kullanılmış,43,25 metre[8] yüksekliğinde, 31,25 metre[8] çapında, tek bir kubbe ile örtülmüş,Kubbe 8 sütuna dayanan bir kasnak üzerine oturtulmuştur.İçi İznik çinileriyle süslenmiş,

Yaşlı amcanın anlattığına göre caminin yeri önceden lale bahçesi imiş,fakat sahibi ters birisiymiş,cami yapımı için yeri vermek istememiş,Mimar Sinan o kişiyi anmak için cami içinde şadırvanın bulunduğu yerdeki sütuna ters bir lale işlemiş:)Şadırvandaki suyun şifa verdiği düşünülüyor ama ancak ordaki taslarla içilebileceği için içemedim:(

20 Temmuz 2008 Pazar

ŞİRİN (ŞİRİN DEVRİM)



Şirin Devrim'in kendi hayat hikayesini anlattığı kitabı,Şirin Devrim 1926 doğumlu,Yale Üniversitesi nde tiyatro eğitimi alıyor ve Amerika da önemli tiyatro okullarında reji ve oyunculuk dersleri veriyor,1959/1966 yılları arasında Türkiye de de birçok oyuna rejisör ve oyuncu olarak katılıyor,kapak resmi annesi Fahrünnisa Zeid in armağanı.Daha önce Şakir Paşa ailesini okurken tanıştığım Şirin Devrim in hayat hikayesi gerçekten sürükleyici dolu dolu bir hayatın,büyük bir tiyatro aşkının tanığı oluyorsunuz okurken,
....Sahneye adım attığım anda projektörlerin güçlü ışığı gözlerimi kamaştırdı.''Şirin,sonunda tiyatroya kavuştun''diye düşündüm.Kollarımı iki yana açarak,''Hoşgeldiniz.Geldiğiniz için teşekkür ederim''dedim ve oyuna başladım.Seyirciyle aramdaki onca mesafeye rağmen,her birinin sıcaklığını tenimde duyuyor gibiydim.Balıkçıların denize ağ atışları gibi,ben de salona doğru görünmeyen bir ağ attım.Ağı yavaş yavaş çektikçe seyirci bana yaklaştı,avucumun içine oturdu,onları ağlattım,güldürdüm ve sonunda ayakta alkışlattım.Sevincimden uçtum,Anka kuşu gibi yeniden havalandım.
Aşkla ilgili yazdıkları da hoşuma gitti;
....Aşk ne güzel şeymiş meğer.El ele derslere girmek,sınıfta yan yana oturmak,arkadaşlarımızla toplanıp bira içmek,oyunları eleştirmek,bir pizzayı paylaşmak ne büyük mutlulukmuş.Ayaklarım yerden kesilmiş,kanatlanıp uçuyormuşum gibiydi.Sabahları gün bir an önce başlasın diye erken uyanmak ,akşamları gün bitmesin diye uykuya direnmek...Nedir bu aşk denen mucize?Bambaşka dünyalardan ,bambaşka kökenlerden,bambaşka geleneklerden gelen iki yabancı,milyonlarca kişinin içinde nasıl birbirini buluyor ve gerçek mutluluğu yakalayabiliyor?

MODA MELEK





Kaç zamandır şubeden arkadaşlarla şöyle bir keyif yapalım istiyorduk,perşembe akşamı için kendimize mesken olarak Moda Melek'i seçtik,açık havada mangal keyfi yaptık,biz etimizi seçtik onlar pişirdiler,Türk sanat müziği parçalarından oluşan bir cd miz vardı,gece boyu ona eşlik ettik,artık birlikte çalışmasak da gönüllerimizin ayrılmadığı arkadaşlarımızda vardı aramızda ,çok güldük,Alpay la Özler in muhabbetleri beni çok eğlendirdi:)Eğer izin alabilirsem buraya eklerim sonra,etler çok lezzetliydi,yanında sebze de pişirdiler,bizim gibi mangal keyfini özlediyseniz ve kendiniz mangal yapamıyorsanız tavsiye ederim deneyin,

9 Temmuz 2008 Çarşamba

PARANIN CİNLERİ



Bir Murathan Mungan eseri daha okundu,PARANIN CİNLERİ...Gene anlatımı sardı sarmaladı beni,İstanbul'da başlayan okuma,İzmir yollarında devam etti ve Didim de noktalandı.Murathan Mungan kendi çocukluğunu,çocukluğunun Mardin'ini ,ailesini anlatıyor,satır aralarında dolaşırken siz de o döneme gidiyorsunuz.

Kitabın adı da şurdan geliyor,Doğuda Şeyh Sait ayaklanması sonrası sürgünler başlıyor,erkekler ardından kadınlar sürülüyor,Mungan ın dedesi Niğde hapishanesine sürülüyor,Türkçe bilmeyen dedenin hapishane de ruhsal dengesi bozulmaya başlıyor,Babanne altınlarını satıp dedeye gönderiyor,dede gelen paraları parçalayıp,elmaların içine saklıyor,sorulduğunda paraya gizlenmiş tüm cinleri hapsettiğini söylüyormuş,


aşağıda da satır aralarından alıntılar yaptım;


Demek ki sevda o denli bağlamış ki gözlerimi,canlısıyla,ölüsünü ayırt edememişim.Zaten sevda dedikleri böylesine bir körlük olmasaydı eğer,doğruluğu nerede kalırdı onun?...

Daire çizen için bir komediydi.Dairenin dışındaydı.Saçma bulduğu bir inancı silah olarak kullanıp inananı teslim alabiliyordu.Bu,ona bir iktidar sağlıyordu.Dairenin içindeki içinse bir dramdı.Tutsak ediliyordu.Yazgısını Öteki nin insafına terk ediyordu.Ya kişi,daireyi kendi eliyle,kendi çevresine çiziyorsa.İşte bu bir trajediydi.Seçiminin içerdiği sonu yaşayacaktı...

Büyük bir aşktan geriye her zaman büyük anlar kalır,kimse bunu alamaz sizden...

O fotoğraflar bizim olmadığımız zamanları aktarır bize.Tanımadığımız yakınlarımızı.Bizi beklemeden gidenleri.Bizim yaşadıklarımız gerçek,onların yaşadıkları masaldır sanki,fotoğraflar yitirilmiş anları belgeler.Yitirilmiş anlar ,zaman ile ölüm arasında en kısa yoldur.Elbette adını böyle koyamayız o yaşlarda ama,bunu bir duygu olarak,bir önsezi olarak derinlemesine yaşarız.Biz büyüdükçe o fotoğraflar da yeni anlamlar,yeni tarihler edinir.Kimi eski öykü parçacıkları,yeni kavrayışların ışığında yepyeni anlamlar kazanır.Ya da daha önceden bilmediğimiz yeni duyduğumuz ya da öğrenmemize ancak şimdi izin verilen kimi yeni bilgilerle birleşerek ,toprak altından çıkarılan kırık parçaların birbirine eklenerek gövdeyi bütünlemesi gibi ,yepyeni bir görünüş,yepyeni bir varlık kazanır.Aynı fotoğraflar gözlerimizin önünde sır değiştirir.Hikayeler derinleşir.Pus ve ışık,aynı gölgeler üzerinde yer değiştirir.
Gözlerini koruyamayanların zamanla bakacak fotoğrafları da kalmaz.Albümler kadar gözlerimizi de korumamız gerekir ,diye düşünürüm.

En çok da yolda yürürken hayal kurardım.Hala da öyledir,çoğunlukla kafamdaki yolda yürürüm ben.Dünyada kaybolur,kendi kafamdaki yolda yürümeye devam ederim.

Başımı ne zaman kitaplardan kaldırsam,kütüphanenin penceresinden görünen,rüzgarda hafif hafif sallanan ağaçların görünüşü...kavaklar,pamukçuklar...doğanın büyüsüyle kitap sayfalarının büyüsü karışıyor bende.Bir daha ayıramıyorum.O ağaçların bende hep tazeliğini koruyarak saklı kalmış görüntüsüyle,kitap okumanın kendine özgü lezzetini ve şu saydığım yazarların kitap sayfalarını,yıllardır her seferinde hep aynı çağrışım bütünlüğü içinde andım.Hep aynı duyguların ve görüntülerin eşlik ettiği bu bütünlükten hatırladığım,içimin derinlerine yer etmiş bir huzur duygusu..Hayatla kitapların çoklarının sandığı gibi birbirine karşı olmayıp ,tersine büyük bir uyum içinde olduğunu,aslında birbirinin içinden geçen şeyler olduğunu o yaşlarda anlamış olmalıyım.
Yaşlandığımda,kırda penceresinden kavaklar görünen,bütün duvarları kitaplarla kaplı bir tahta evde, o huzur duygusunu yeniden yaşayarak ,kucağımda yarım kalmış bir kitapla hayata gözlerimi yummak isterim.

Hayat seninle başlar,seninle biter...Kimsenin hayatının kimseyle bitmediği zamanlara geldik ,hangi kalbin yemini bütün zamanlara yetiyor ki?

8 Temmuz 2008 Salı

CAN YÜCEL' DEN

ANLADIM
Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,kendimi bulduğumda anladım.

Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,Kendi yolumu çizdiğimde anladım.

Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat,okuyarak,dinleyerek değil..
Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım..

Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış,Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım...

Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını anladım..

Ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkaya çevirdiğinde anladım..

Bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok sevdiği acıtabilirmiş,
Çok acıttığında anladım..

Fakat,hak edermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım..

Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,
Yüreğini elime koyduğunda anladım..

''Sana ihtiyacım var, gel ! '' diyebilmekmiş güçlü olmak,
Sana ''git'' dediğimde anladım..

Biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum''diyebilmekmiş sevmek,
Git dediklerinde gittiğimde anladım..

Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,
Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım...

Özür dilemek değil, ''affet beni'' diye haykırmak istemekmiş pişman olmak,
Gerçekten pişman olduğumda anladım..

Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş, Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..

Ölürcesine isteyen,beklemez,sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi,
Beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım..

Sevgi emekmiş,Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar
sevmekmiş...


Can YÜCEL

7 Temmuz 2008 Pazartesi

PAZAR GEZİSİ









Sabah saat 8 de kalkıp,Kadıköy'e yollandım,Hülya ile Eminönü vapur iskelesinde buluştuk,gezi başlangıç noktamız Sirkeci Garı olduğu için karşıya geçtik,Konyalı da kahvaltımızı ettik,garın önünde ekip toplanmaya başladı ,hocamız gar da bir takım bilgiler verdi ve ilk fotoğraflar çekildi,bende digital makina olduğu için ben çekimleri kafama göre yaptım:)Ordan Gülhane parkı na geçtik,minik havuzlardaki fışkıran suların ,ağaçların damarları vb resimler çekildi ,ben de Hülya nın resmini çektim:)Bir de kendi resmimi çektirdim tabi,ardından Arkeoloji müzesine gittik,Müze kart diye bir olay çıkmış ,20 ytl verip bu kartları aldık,l yıl süre ile Türkiye nin her yerindeki müzelere böylece ücretsiz girebilecekmişiz(demek ki gezmemiz devam edecek)Arkeoloji müzesinde çekimler yapıldı ,bu arada ben de fırsattan istifade müzeyi tekrar gezmiş oldum,lahitlerin olduğu bölüm muhteşemdi,açlık başımıza vurup,hocamızın peşinden koşmaktan,koşmak doğru bir ifade çünkü kendisi son derece hareketli:) yorulduktan sonra Sultanahmet'e gidilir de köfte yenmez mi diyerek çöktük köfteciye,leziz köfteleri yerken bir yandan muhabbet ettik,bir sonraki gezi Edirne'ye imiş,ben de gitmeyi planlıyorum ama şu makine işini ne yapmalı,bir sonraki durağımız Sultanahmet camii oldu,son resimler çekildi ve gezimiz sona erdi,biz çay sayıklıyorduk ki,hocamız bizi çay için güzel bir yere götürebileceğini söyleyince yorgun ekip düştü hocamızın peşine ,''YEŞİL EV CAFE REST'' touring işletiyor,bahçe içinde bir köşk,ağaçların altında bembeyaz mermer masalar ,çok keyifli bir ortam tavsiye ederim,yolunuz düşerse mutlaka uğrayın,ordan dağıldık biz Taksim'e geçtik,İstiklal de turlayıp,bir kahvede kahvelerimizi içip demlendik,akşama da ver elini Nevizade,çok zamandır gitmemiştim,neresi derken Cumhuriyet meyhanesine oturduk ,kavunlarımızı ,beyaz peynirimizi yedik,rakılarımızı içtik,derleştik de dertleştik,gün bitmesin istedik,enerjimize biz de şaştık doğrusu:)Galiba zevk aldığımız şeyleri yapmak bizi böyle enerjik kılan,dolu dolu bir gün oldu,ekibi çok tuttum.Yeni insanlarla tanışmak iyi geldi.

5 Temmuz 2008 Cumartesi

DANS MACERAMIZ



Fotoğraflar elime geçince yazmak istedim Feray la olan dans günlerimizi:)Biz çok eğlendik bu sayede,her ne kadar sonuca ulaşılamadı(sayı yetersizliğinden nisan sonu kapandı)ama olsun değerdi.Her cmt Bostancı da buluştuk,Mecidiyeköy e kadar sohbetimizi yaptık,Mecidiyeköy de kahvaltı ettik,önceleri Levent sonraları da Pangaltı ya gittik,dans sonrası Metrocity,Kanyon,Nişantaşı City's vb yerleri gezdik,dans sırasında birbirimize bol güldük,çalışmadan hiç bir şey olmadığını da gördük:)Olsun gene olsa gene gideriz ,gene gezeriz:)

Başlangıçlar ve Bitişler



Bugün sevdiğim bir müşterim ve de arkadaşım evlendi,hayat nasıl akıyor,kimileri yeni başlangıçlar yapıyor,binbir hayalle başlıyor yeni hayatlarına...Bu arada gene bir arkadaşım ayrılıyor,o da büyük bir üzüntüyle neticelendirmeye çalışıyor yıllar süren ilişkisini ve kırık dökük yeniden başlamaya çalışıyor...Ama herkes için devam ediyor hayat,bazen üzüntüden ölecek gibi oluyor insan ,bazen de sevincinden kalbinin duracağını zannediyor.Ama zaman hepsinin şiddetini azaltıyor.Yoksa nasıl dayanırdık ki acılara.
Nikah sonrası Alemdağ da ki meşhur tavukçuda yemeğimizi yedik,Tunç oyun parkında oynarken çaylarımızı içtik ,baya lafladık,izzet ikram gayet iyiydi,galiba 3 bardak çay içtim:)Yarın karşıya arkadaşın fotoğraf kulübü ile gezmeye gidiyorum ,güzel fotoğraflar çekeceğim için heyecanlıyım şimdiden.